Türkiye ve AB arasında müzakerelerin gittikçe yavaşlayan ve neredeyse durma noktasına gelen hızı, kapalı fasılların yarattığı karamsarlık ve başta Yunanistan ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olmak üzere bazı AB üye ülkelerinin olumsuz tutumları Türk halkının AB’ye üyeliğe dönük olumsuz bakışını her yıl biraz daha fazla artırmaktadır. Nitekim Avrupa’da 1970’li yıllardan bu yana kamuoyu araştırmalarını yürüten Eurobarometer çalışmalarına göre, 2004 yılında Türk halkı içerisinden AB üyeliğini kötü bir durum olarak gösterenlerin oranı %12 iken 2009 yılında bu oran %26 düzeyine kadar çıkmıştır. Bu tablo karşısında AB müzakere sürecinden kısa bir zaman diliminde başarılı sonuçlara ulaşmak ise olanaksızdır. Bu durumun bilincinde olarak, Türk Hükümeti Avrupa Komisyonu ile ortaklaşa iki taraf arasında ilişkilerin yoğunlaşmasına odaklanmış bir “Pozitif Gündem” oluşturmuştur. Pozitif gündemin müzakereleri derinleştirme boyutunda hedeflenenler ise çalışma grupları vasıtasıyla belirlenecek olan fasıllarda müzakere sürecine hız vermektir. Pozitif gündem konusunun önceden tartışılmış bir konu olarak  2012 yılının ilk yarısında faaliyete geçmesi ise tesadüfi bir gelişme değildir. Bu çabaların Temmuz ayında Kıbrıs Rum Kesimi Yönetiminin AB Dönem Başkanlığı döneminde müzakerelere geri dönülemez zararlar vermesinden duyulan endişeye karşılık bir hamle olduğu düşünülmektedir.

Kıbrıs’ta iki toplumun Birleşmiş Milletler çatısı altında bir süredir sürdürdükleri görüşmelerden somut bir sonuç elde edilememesi ve yakın dönemde somut bir çözüm oluşacağına ilişkin bir umudun bulunmaması Türkiye tarafında bu konuya ilişkin eylemleri hızlandırmış görünmektedir. Türkiye son dönemde Kıbrıs meselesi konusunda daha aktif bir konum almaya başlamıştır. Nitekim AB Bakanı Egemen Bağış’ın bir Kıbrıs gazetesine verdiği röportajda adada iki taraf yönetiminin eşitliğine dayalı acil bir çözüm üretmesi, aksi takdirde KKTC’nin Türkiye’ye bağlanması gibi bir olasılığın bulunduğunu bildirmesi, tam da Rum kesiminin Temmuz ayında AB Dönem Başkanlığını üstlenmeye hazırlandığı bir döneme gelmiştir. Bilindiği gibi Temmuz 2012 döneminde Kıbrıs Rum kesimi AB Dönem Başkanlığı’nı 6 ayılık bir süreyle devralacaktır. Bu süreçte Türkiye’nin yapabileceği en etkili stratejilerden biri, Komisyon desteğini arkasına almaktır ki pozitif gündem ile yapılmak istenen budur. Diğer yandan Sayın Bakan’ın açıklamaları önümüzdeki süreçte AB dönem başkanlığı konusunda ortaya çıkabilecek muhtemel sorunlar karşısında Adada Türk Hükümeti’nin radikal kararlar alabileceğine yönelik uyarı niteliğindedir.