2000 yılından bu yana Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ilişkileri genel olarak incelendiğinde süreç boyunca inişli çıkışlı seyreden, bir yakınlaşan bir uzaklaşan ilişkiyi çalkantılı evliliği olan bir çifte benzetmek mümkün. Özellikle AKP hükümetinin iktidara geldiği ilk yıllarda büyük bir coşkuyla bu serüvene başlaması evliliğin ilk yıllarına; bu heyecan ile motivasyonun en önemli sonucunu 2005 yılında müzakerelerin resmen başlaması ile taçlandırması ise evliliğin bir çocukla ilk meyvesini vermesine benzetilebilir. Sonrasında ise müzakere başlıklarına başta Kıbrıs Rum Kesimi ve Fransa gibi üye ülkelerin koyduğu vetolar, İlerleme Raporlarında siyasi kriterlere yönelik ağır eleştiriler ve bütün bunlara hükümetin cevaben yaptığı “biz zaten kendi kendimize yeteriz” benzeri açıklamalar evliliğin çatırdamakta olduğu ve ilişkinin kopabileceğinin sinyallerini verdi her iki tarafa. Geldiğimiz noktada ise uzun süredir ilişkilerinden hoşnut olmayan çiftin arasındaki problemleri çözmek adına, daha çok bir tarafın yönlendirmesiyle, “yeniden deneme” veya tabir yerindeyse “bu evliliği kurtarma” eğilimine girdiğini görebiliyoruz.

AB Bakanlığı tarafından 17 Ekim 2014 tarihinde ilan edilen AB İletişim Stratejisi, Başbakan Davutoğlu ve kabinesinin döneminde AB ile yürütülmekte olunan müzakere sürecinin hızını artırmak ve AB üyeliği hedefini ülke gündeminin en üst sıralarına yeniden taşımak niyetinde olduğunu göstererek tam da bu yeniden deneme amacının somut bir göstergesi olmakta. Son yıllarda AB’deki genişleme yorgunluğu ve Türkiye’nin üyeliğinin gerçekleşmeyeceğine yönelik algısal kaymalar gibi sebeplerle müzakere sürecinin zayıflatılmasına sebep olan gelişmelerin ardından, İletişim Stratejisi üyelik sürecindeki motivasyon ve heyecanın tüm topluma yayılması hedefini dile getirdi. AB Bakanı ve Başmüzakereci Sn. Volkan Bozkır tarafından bizzat tanıtılan İletişim Stratejisi aslen Bakanlığın başlattığı daha büyük bir strateji olan ve 18 Eylül 2014 tarihinde duyurulan Türkiye’nin Yeni Avrupa Birliği Stratejisi’nin 3 bileşeninden birisidir. Bu anlamda İletişim Stratejisi’nin 2010 yılından bu yana uygulanmakta olduğunun; fakat ilk defa bu yıl bu denli detaylı ve kapsamlı bir şekilde ele alındığının altını çizmek gerekiyor. Nitekim Strateji anlatılırken yapılan analiz, hedef grupların belirlenmesini takiben kümeleme yaparak ve kısa dönem ile uzun dönem hedeflerini her bir alt grup özelinde açıklayarak detaylandırılmış.

İletişim Stratejisi’nin kamuoyuna anlatıldığı belgede “Güçlü Türkiye Güçlü AB” cümlesi slogan olarak belirlenmiş. Böyle bir sloganın anlatmak istediği iki mesaj var, bunlar bir yandan hükümetin kullanmakta olduğu “Güçlü Türkiye” sloganına gönderme yaparak ve aynı sloganı genişleterek Türkiye’nin AKP iktidarıyla güç kazanmasının AB üyeliğinin yolunu açacağı vurgusu; diğer yandan ise AB’nin güçlenmiş bir Türkiye’ye ihtiyaç duyduğuna yönelik ikinci bir vurgu. Strateji, amaçlarını özelleştirerek yurt içi ve yurt dışı olmak üzere ikiye bölüyor. Burada özellikle yurt içi amaçlar arasında kamuoyunu AB katılım sürecinin kazanımları konusunda bilgilendirmek ve yurt dışı amaçlar arasında da Türkiye’nin üyeliğinin AB gündeminde daha fazla kalmasını sağlamak dikkat çekiyor. İletişim Stratejisine finansal kaynak teşkil edecek şekilde Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı’nın 2014- 2020 bütçesi için Türkiye’ye tahsis edilen 180 milyon Avro tutarındaki sivil toplum diyalogunu güçlendirme hedefine gönderme yaparak sivil toplumun bu Strateji içindeki önemine değiniliyor. Ayrıca vatandaşlar arası diyalogun geliştirilmesine hizmet eden Erasmus+ Programının da aynı dönemde 900 milyon Avro’luk Türkiye tahsisatının etkileşimi güçlendireceğine bu kapsamda değişim ve hareketlilik projelerinin gerekliliğine vurgu yapılıyor. Diğer yandan bu Strateji ile araçlar da kısa ve orta vade olarak ikiye ayırılıp kısa vadeli program Haziran 2015, orta vadeli program ise Haziran 2019 olarak tespit edilmiş.

İletişim Stratejisi temel olarak iki ana başlık üzerinden yürütülecek şekilde tasarlanmış. Buna göre ilk olarak Türkiye için bir Strateji belirlenmiş, ikinci olarak ise AB’ye yönelik bir diğer Strateji belirlenmiş ve her iki başlığın hitap ettiği gruplar aynı şekilde tanımlanmış. Söz konusu gruplar:

  • Kamu kurum ve kuruluşları
  • Sivil toplum
  • Üniversiteler
  • İş dünyası
  • Medya
  • Siyasi Aktörler olarak tanımlanmıştır.

Gerek Türkiye’de gerekse AB’deki her bir grup için kısa ve orta vadeli olarak yapılacakların sıralandığı Stratejiyi anlattığımız bu yazıda her bir kurum için planlamayı tek tek ve detaylı anlatmak niyetinde değiliz. Ancak dikkat çeken birkaç hususa değinmeden de geçemeyeceğiz. Buna göre örneğin Türkiye’deki kamu kurum ve kuruluşlara yönelik hedefler içerisinde yerel yönetimlerin AB üyelik sürecine dahil edecek çalışmalar ve projelerin destekleneceği belirtilirken AB’ye yönelik stratejide AB kurumlarının ve üye ülkelerin AB işlerinden sorumlu bakanlıklarıyla yerel yönetimlerinin Türkiye ile iletişimlerinin güçlendirilmesi hedefine vurgu yapılmış ve bu yönüyle iletişimin yerel düzeyde de sahiplenilmesinin önemi vurgulanmış. Sivil topluma yönelik amaçlarda her iki tarafta da düzenlenecek “diyalog toplantıları” ve STK ların karşı taraftaki muadili ile yapacağı AB ve Türkiye üyeliği konulu çalışmaların destekleneceği belirtiliyor. Üniversitelere yönelik olarak ise özellikle dikkat çeken husus, Türkiye hedefleri içerisinde AB enstitüleri, AB lisans ve yüksek lisans programlarının etkinliğinin artırılmasının hedeflenmesi yoluyla akademi camiasında son yıllarda popülerliğini yitiren AB çalışmaları alanlarına ilişkin canlandırma çalışmalarına odaklanmak olarak görülüyor.

İş dünyasına yönelik Türkiye için özellikle Ufuk 2020 Programı’nı iş dünyasının aktif bir şekilde kullanmasını sağlamak hedefler arasında ağırlıklı olarak yer alıyor. Diğer yandan medya başlığında son günlerde TV kanallarında kamu spotu olarak yayımlanan AB İletişim Stratejisi reklam filmi örneğinde de olduğu gibi AB üyeliğini destekleyici medya araçlarının sıkça kullanımı; AB’de ise Türkiye’yi tanıtıcı kısa filmlerin artırılmasına yönelik çalışmaların destekleneceği belirtilmiş. Son olarak siyasi aktörlere yönelik hedeflerde ise TBMM, Meclis Komisyonları ve Bakanlar Kurulu’nun ortak çalışmaları ve bu grupların AB’deki muadilleri ile yürütecekleri temaslar desteklenirken tarafların siyasi partileri arasında diyalogu geliştirici faaliyetlerin genişletilmesi amaçlanmıştır.

Yeni hükümet ve Bakan Sayın Bozkır’ın heyecan ve dinamizm ile başlattıkları bu önemli girişimler her iki topluluk genelinde algıyı olumlu yönde değiştirme ve üyelik sürecini hızlandırma gibi önemli ve iddialı amaçları bünyesinde barındırıyor. Umarız bu “yeniden deneme” çabası taraflara evliliğin ilk yıllarındaki heyecanı yeniden kazandırır ve ilişkiyi istikrara kavuşturur.

 

Yrd. Doç. Dr. Pelin SÖNMEZ

Ekonomistler Platformu Başkan Yardımcısı