Gökhan Ezgin, Ekonomistler Platformu İcra Kurulu Üyesi

 

Ekonominin soğutulması kavramı, gelişmiş ülke ekonomilerini yakından takip edenler için hiç de yabancı olmayan bir kavram. Ancak Türkiye için bu kavramı yeni yeni kullanılmaya başlıyoruz. Sonuçta krizlerle boğuşmaya, her zaman krize girmeye hazır bir ekonomiye alışkın milletiz. Dış dünyadaki olumsuzluklar eskiden bize anında yansırdı. Dış dünyada olumsuz olmadığında ise kendi kendimize kriz çıkartmakta çok zorlanmazdık. (Bakınız 2001, anayasa kitapçığı fırlatma krizi)

 

Krize girmeye hazır bir ekonomiye artık sahip değiliz. Ekonomimiz eskisine göre daha sağlıklı. Bankacılık sistemiz daha sağlam, kamunun borçluluk oranları küçük, bütçe açıkları kontrol altında.

 

Faizleri ve enflasyonu da hızlı bir şekilde düşürerek ekonomide iç tüketimi canlandırdık. Bu süreçte ihracatımızda önemli bir aşama kaydetti, son 10 yılda 28 milyar dolardan 114 milyar dolara yükseldi. Ancak Türkiye’nin büyümesinde canlanan iç piyasa daha ağırlıklı bir rol oynadı.
Şimdi bu iç piyasadaki canlılık önemli bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü iç piyasadaki canlılık ithalatımızın patlamasına yol açtı.
2011 yılının ilk 4 ayında ihracatımız yüzde 22 artarken ithalat yüzde 44 artış gösterdi. Eğer bu tablo döviz kurlarının düşük olduğu bir ortamda gerçekleşseydi, düşük kurun ithalatı patlattı analizine varabilirdik. Ama bu tablo doların 1,60’a, Euro’nun da 2,20’ye çıktığı bir ortamda gerçekleştiği için büyük bir soruna işaret ediyor. İthalat-döviz kuru bağlantısının kopmuş olması, ekonomideki ısınmayı çok net bir şekilde gösteriyor.

 

İthalatın patlaması, enerji fiyatlarındaki artış ile birlikte cari açığında da tırmanmasına yola açıyor. Sonuçta çok kritik bir cari açık seviyesi ile karşı karşıyayız. Cari açığın milli gelire oranı yüzde 10’a doğru gidiyor ki, normal literatürde yüzde 5’in üzerine alarm anlamına gelir.
İşte bizim için yeni olan kavramın sebebi buradan geliyor. Biz daha önce hiç cari açığı frenlemeye çalışmadık, bunu ekonominin kendi dinamiklerine bıraktık. Cari açık yükseldiğinde ortaya çıkan kriz ortamı, cari açık sorununu bizim için çözdü. Ama şimdi herhangi bir kriz beklemediğimiz bu ortamda cari açığı indirmenin yolu, ekonomiyi kendi çabamızla soğutmaktan geçiyor.

 

Kredi genişlemesini daraltmak akla gelen ilk çözüm oldu ve bankaların karşılık oranları arttırılarak kredi maliyetlerinin yükseltilmesi düşünüldü. Bankacılıktaki yoğun rekabet ortamı nedeniyle, kredi maliyetleri artmasına rağmen bankaların kredi faizlerini yükseltmedikleri ve aynı tuttuklarını gördük. Dolayısıyla bankalar karlarından fedakarlık yaparak, artan maliyetleri kredilere yansıtmadılar. Bunun sonucunda alınan önlemler başarılı olamadı.

 

Seçim geride kaldığı için bundan sonra daha sert tedbirlerin gelmesi bekleniyor. Yeni önlemler başarılı olur mu? Eğer sadece kredi genişlemesi hedef alınırsa yeni önlemlerin de başarılı olacağını tahmin etmiyorum.

 

Daha kapsamlı bir değerlendirmeye ihtiyaç var. Bu noktada döviz getirici faaliyetlerin daha fazla desteklenmesi ön plana çıkıyor. Bunlardan birincisi ihracat ikincisi ise turizmdir.

 

Kredi maliyetlerini arttırma yöntemleri kısa vadede az da olsa etkili olabilir ama cari açığı uzun vadede yapısal anlamda önlemenin yolu hem ihracat hem de turizm gelirlerini arttırmaktan geçiyor.