Gökhan Ezgin, Ekonomistler Platformu İcra Kurulu Üyesi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dünya ekonomilerinde yaşanan dalgalanmalar ne yazık ki durulmuyor. Bunun sebebi 2008 yılında yaşanan krizin ardından alınan tedbirlerin yetersiz olmasıdır.

Krizin üstesinden gelmek için bir takım tedbirler alındı. Ancak bu tedbirler uzun vadeli bir bakış açısıyla ele alınmadı. Tam tersine günü kurtarmaya yönelik oldular. Piyasalar yatıştı, borsalar yükseldi, ekonomiler stabilize oldu. Ancak bir süre sonra eski sıkıntılar gene baş gösterdi.

Yunanistan merkezli sorunlar şimdi Avrupa Birliği’nin başını ağrıtıyor. Bunun sonucunda ay içerisinde birçok Avrupa bankasının notları düşürüldü. Sorun sadece Yunanistan ile ilgili değildi. İspanya, Portekiz ve de İtalya da potada. Nitekim İtalya’nın A+ olan kredi notu A’ya çekildi. Burada siyasi irade eksikliğinin altını çizmek gerekiyor. AB’de sorunları sahiplenecek ve çözüm üretecek bir irade ne yazık ki ortada gözükmüyor.

Küresel ekonomide etkileşim yüksek. Bu yüzden Avrupa’nın borç sorunundaki çözümsüzlük dünyanın tüm geri kalanını olumsuz etkiliyor. Avrupa’da önerilen çözümler bankaların kaynaklarının daralmasına yol açacak. Tüm önlemler alınsa dahi borç sorunu hemen çözülmeyecek, büyümeye geçiş zaman alacak.

Dışarıda soğuk bir hava var. Yaşanan bu olumsuz gelişmelere karşılık Türkiye’nin kredi notu iki kademe arttı. Türkiye’nin pozitif yönde ayrıştığı teyid edildi. S&P’nin Türkiye’nin notunu yükseltmesi bunu tescil etti. Bizim durumumuz çok farklı olmasına rağmen gelişmeler bizi de etkiliyor. Döviz kurlarında ciddi yükselişler yaşandı. Bu yükselişlere Merkez Bankası müdahale etmek durumunda kaldı. Bu yükselişin arkasında Türkiye’ye bir güvensizlik yatmıyor. Tam tersine yatırımcılar Türkiye’ye güveniyorlar. Türkiye’ye yılın ilk yedi ayında 9,1 milyar dolarlık net doğrudan yabancı yatırım geldi. Bu paranın sıcak para değil gerçek yatırım olduğunun altını çizmek gerekiyor. Ancak küresel ekonomide çok ciddi riskler mevcut. Bu yüzden de yatırımcılar gelişmekte olan ülkelerin piyasalarından çıkıp dolara döndükleri için, içeride kurlar yükseliyor.

Tüm dünyada gelişen ülkelerin para birimleri değer kaybediyor. Güvenli son ve tek liman dolar oldu, altın dahi terk edildi. Bu duruma paralel olarak Türk Lirası da değer kaybediyor.

Kurların yükselmesi ihracata destek, ithalata fren etkisi yapar. Buradaki en büyük sıkıntı dalga boyunun yüksekliği ve kurların hızlıca aşağı gitmesi olacaktır. 1.70-1.80 aralığında oluşacak bir dolar kuru dış ticaret dengesine pozitif katkı yapacaktır.

Döviz kurlarındaki artış şu anda enflasyon tehlikesi barındırmıyor. Ancak kurların uzun süre bu seviyelerde kalması kaçınılmaz enflasyona sebep olabilir. Bu da maliyetlerin artışı anlamına gelebilir.

İktisadi faaliyetlerde göreceli bir yavaşlama gözleniyor. Bu da enflasyonun üzerinde baskı oluşmasını engelliyor. Kredi genişleme hızında yavaşlama, kredi kullanma iştahında azalma var. Merkez Bankası dış riskleri ve içerideki yavaşlamayı önceden görerek pozisyonunu değiştirdi. Merkez Bankası’nın aldığı bu kararlar son derece olumlu.

İthalat ve cari açık artışı durağanlaştı, yılın son aylarında mutlak cari açıkta gerileme yaşanacaktır. Cari açık riski yönetiliyor ancak kısa vadeye yayılan finansmanına özen gösterilmesi gerekli.Reel kesimin beklentilerinde ve tüketici güveninde yaşanan gerileme ise olağan karşılanmalıdır.

Türkiye ekonomisinin yavaşlatılması ile ilgili alınan tedbirler şimdilik işe yaramış gözüküyor. Eğer dış dünya biraz daha durulursa Türkiye daha fazla ön plana çıkma şansı yakalayacaktır. Ancak tersi bir senaryoda da Türkiye’nin elinin güçlü olduğunun, eskisi gibi sert kriz dalgalanmalarının çok minimum oranda yaşanacağını ifade etmek gerekiyor.