Fırat Polat, Ekonomistler Platformu Genel Sekreter Yardımcısı

 

 

Enflasyon mu?  Deflasyon mu?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2011 yılı Temmuz ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. TÜİK`ten yapılan açıklamada geçtiğimiz ay Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE) bir önceki aya göre yüzde 0,03 oranında düşüş gösterdi. Bir önceki yılın aynı ayına göre ÜFE artış oranı ise yüzde 10,34 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 9,59 artış göstermiştir. Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) ise bir önceki aya göre yüzde 0,41 oranında düşüş gösterirken, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 6,31 oranında artış göstermiştir.

ÜFE`de bir önceki aya göre endekslerin en fazla artış gösterdiği alt sektörlerin başında yüzde 4,37`lik artışla metal cevheri alt sektöründe yaşanmıştır.

TÜFE`de Temmuz ayında ana harcama grupları itibariyle en yüksek artış yüzde 1,47 ile çeşitli mal ve hizmetler grubunda gerçekleşmiştir. Bir önceki yılın aynı ayına göre TÜFE`de en yüksek artış yüzde 12,91 ile çeşitli mal ve hizmetler grubunda görülmektedir.

Ülkemiz düşük enflasyona iyiden iyiye alışmış durumda ancak bu durumun üretici fiyat endeksleri ile sınırlı kaldığını söylemeliyim. Çünkü TÜFE` de son üç aylık süreçte bir önceki yılın aynı ayına göre meydan gelen artışlar, 2010 yılındaki rakamların üzerinde çıkmakta. Enflasyonun, şu aşamada ülkemizin makroekonomik dengeleri açısından çok büyük riskler oluşturmadığı kavranmalıdır. Ancak sadece ÜFE`de aşağı yönlü meydana gelen bir hareketin deflasyonist bir sürecin başlangıcı olarak algılanmasını çok doğru bulmuyorum.

 

İstihdamda Sürdürülebilirlik

İçinde bulunduğumuz ay içerisinde açıklanan verilere göre 2011 yılının Mayıs ayında işsizlik bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 11 düzeyinden yüzde 9,4 seviyesine gerilemiştir. Bu dönemde işsiz sayısı 296 bin kişi azalarak 2 milyon 550 bin kişiye düşmüştür. İşsizlik rakamlarındaki bu düşüş gerçekten de sevindirici ve ekonominin rayına oturmaya başladığının da bir göstergesi olarak algılanabilir.

Mayıs 2011 rakamlarına göre, istihdam edilenlerin sayısı 1 milyon 390 bin kişi artarak 24 milyon 445 bin kişiye yükselmiştir. Global krizin etkilerinin geçtiğini şu aşamada söyleyebiliriz. Aslında rakamları incelediğimiz de en sevindirici durumun istihdam edilenlerin sayısındaki artıştır. 1 milyon 390 bin kişilik istihdam artışı gerçekten de önemli bir rakam ve bundan daha da önemlisi istihdam sayısındaki bu ciddi artışların sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır.

Hane halkı İşgücü Araştırmasının Mayıs 2011 verilerinde en çok dikkat ettiğim nokta yine genç nüfusta işsizlik oranı, geçen yılın aynı ayına göre 2,3 puanlık düşüşle yüzde 17,5 olarak gerçekleşti. Buradaki düşüşün de devam etmesi reel sektörün rayında ilerlediğinin bir göstergesi olarak algılanabilir.

Küresel ekonomide bir süredir yeniden gün yüzüne çıkmış durumda ve bundan kısa vadede en çok etkilenen ülkelerin başında gelmekteyiz. Aslında yaşadığımız sorunların sadece para piyasalarında yaşandığı konusunda birçok kişi hemfikir. Eğer küresel ekonomide yaşanan sorunlar, reel ekonomimiz üzerinde baskı yapmadığı sürece, makro ekonomik dengelerin çok da bozulacağını düşünmüyorum. Mayıs ayına ait rakamlar bu yorumlar için sadece temel oluşturmakta, mevsim etkisiyle birlikte önümüzdeki üç aylık süreçte işsizlik oranının bir miktar daha düşeceğini tahmin etmekteyim. 

 

TCMB`nin Amacı Ne?

Bu soruyu son 15 gündür ekonomi bilimi ile ilgilenen hemen herkes birbirine sormakta ve açıkçası kimse kimseden tatmin edici bir cevap alamamakta. TCMB`nin amacının ne olduğu ile ilgili bende kendi teoremimi üretmeden önce süreci kısaca gözden geçirmemizin faydalı olacağını düşünüyorum.

Yaklaşık bir ay önce yapılan PPK toplantısında faizlerin sabit tutulmasına yönelik bir karar çıkmıştı. Kurul bir takım risklerden bahsetmiş ve para politikasında bir takım değişikliklere gidilebileceğinden bahsetmişti. Ancak kararların bu denli hızlı alınabileceğini pek çok kimse ihtimal dahilinde görmüyordu. 4 Ağustos tarihinde yapılan toplantı da faiz oranlarında yapılan 50 baz puanlık indirim para piyasalarında meydan gelecek dalgalanmaların fitilini ateşlemişti. Bu hareketin yapılmasının sebebi olarak küresel ekonomide büyüme hızındaki düşüş ve dünya piyasalarındaki riskler gösterilmiştir. Böylece faiz koridoru daraltılacak ve aynı zamanda yurtiçinde oluşabilecek bira talep daralmasının da önüne geçilmesi hesaplanmıştır. Bu alınan karara ABD ve Avrupa`dan gelen olumsuz haberler eklenince döviz ve altında yükseliş ile borsada yaşanan keskin düşüşler Türkiye`deki yatırımcıları 2000`li yılların başına götürmüştür dersek yanılmış olmayız. Piyasadaki bu panik havası sonucu ikinci perde de TCMB döviz alım ihalelerini sonlandırdığını ve döviz satmaya başlayacağını belirtmişti. Üçüncü perde de döviz satışlarının yeterli olmadığı görülmüş. Hem döviz satış oranı artırılmış hem de döviz cinsi zorunlu karşılık oranları düşürülmüştür. Euro ve dolarda borç verme faiz oranlarının da 1 puan aşağı çekildiğini de unutmamak gerek.

Ekonomi piyasalarında çarpıntı yapan 15 günlük sürecin en kısa özeti bu şekilde karşımıza çıkmakta. Peki neden böyle oldu? Kim ne derse desin piyasaların bu denli stres yaşamasının iki sebebi var; birincisi ABD`de üçüncü bir parasal genişleme yapılacak mı ki piyasa orta ve uzun vadede kesinlikle bu tarz bir çözüm istemiyor. İkincisi, Avrupa`nın İspanya ve İtalya gibi önde gelen iki ekonomisinde yaşanan sorunlar. Yunanistan sorunu bu iki ülkenin yanında gerçekten çok küçük kalıyor. Yunanistan`ın Avrupa`ya maliyeti 100 milyar Euro gibi bir rakamken, bu iki ülkenin krize girmesinin Avrupa Bölgesi`ne maliyetinin yaklaşık 1 trilyon dolar olacağı söyleniyor.

TCMB bazı adımları erken attı ve doğru olanı yaptı. Maliye politikasıyla para politikası uyumlu olacak demişti sayın başkan. Söylediği bu sözün şartlarını yerine getiriyor ve iki kurumda şunu fark etti ki, bu küresel ortamda Türkiye bu cari açıkla daha fazla başa çıkamaz. Atılan adımların temel sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. TCMB bu hareketleriyle hükümetin atmak istediği bazı adımların önünü açmıştır. TCMB bombanın pimini bence çekmiş bulunmakta eğer elde patlamazsa Türkiye bu süreçten kuvvetlenerek çıkacaktır. Öteki ihtimali kimse düşünmek bile istemiyor.