Atlatılan iki seçimin ardından verilen tüm vaatlerin ve sözlerin tutulması halinde, alışılagelmiş bir takım uygulamalarda birçok değişikliğe gidileceği görülüyor. Ekonomik ve sosyal anlamda yapılacak reformların aynı zamanda; aile yapısı, gençler, emekliler, sektör erbapları ve çiftçiler için planlanmış olan bazı kısımlarının hayata geçtiğini söylemek mümkün.

Bu bahsedilen sözlerin arasında en çok dikkat çeken değişikliklerden biri kuşkusuz asgari ücretin net 1054 TL’den 1300 TL’ye çıkarılması oldu. Asgari ücret tutarındaki bu artırımın Türkiye ekonomisi ve refahı üzerinde önemli bir takım etkileri olacağı kesin. Bu artırımın çalışan ve işverene yansıması sayısal olarak %30 olsa da, bu etkinin fiyat istikrarı, rekabetçilik, enflasyon gibi makro ekonomik göstergeleri ne yönde etkileyeceğini kestirmek pek de kolay değil.

‘‘ABD’de konu ile ilgili yapılan akademik araştırmaların %87’sinde asgari ücret artırımının yoksulluğu azaltmadığı görülmüştür.’’

2007 ve 2012 yıllarında ABD’de yapılan bir araştırma, asgari ücretin saatlik 5,15 USD seviyesinden 7,25 USD’ye çıkarılması işçi kesimin yalnızca %15’inin hayat standardını yükselttiğini göstermiştir. Asgari ücret tutarındaki bu orantısız yükseliş, çoğunlukla niteliksiz ve düşük nitelikteki iş gücüne olan istihdamı olumsuz etkilerken, asgari ücrete tabii olmayan orta ve yüksek niteliğe sahip çalışanların bir kısmını da psikolojik anlamda etkilemesi bekleniyor. Örneğin, asgari ücret zammı öncesi 1200 Lira karşılığında çalışan orta nitelikli işçi ile asgari ücretle çalışan işçinin zam sonrası maaşları eşitlenmiş oldu. Hâlihazırda yeterince maddi yükümlülüğü olan işverenin üst mertebedeki çalışanına asgari ücret zammı sonrası yüksek ihtimalle ikinci bir zam yapmaya yanaşmayacağını da göz önünde bulundurursak, bu durum nihai anlamda işçiyi maddi bir tatminsizliğe sürükleyecektir.

‘‘Ekonomik üretkenliğin bir yolu da iş gücüne katılımdan geçiyor.’’

Asgari ücretle çalışan vatandaşların bütçelerine katkıda bulunması gereken bu özel zam, ödenmesi gereken brüt 2000 TL’yi geçen asgari ücret maliyetinin tüm KOBİ’ler ve büyük şirketler tarafından ödenmesinin üç seçeneği mevcut. Ya ürünlerinin fiyatlarını arttıracaklar ya çalışanlarının işlerine son verecekler ya da kayıt dışı istihdama yönelecekler. Küresel anlamda rekabet eden firmalar ürün fiyatlarına bu zammı yansıtmaktansa, var olan rekabet güçlerini korumak ve daha fazla rekabet edebilmek amacıyla var olan işçilerini çıkartarak bu yükten kurtulma yoluna gitmeleri kuvvetle muhtemel. Alınabilecek kararlar en çok niteliksiz işgücü sağlayanları etkileyecek olup, kısa ve uzun vadede önemli miktarda insanın işsiz kalmasına, işsiz kalmayanların da ortalama çalışma sürelerinin uzamasına sebep olabilir.

‘‘Kayıtsız istihdam artacak, gençler işsiz kalacak, ekonomik üretkenlik artmayacak’’

Hâlihazırda kayıtlı istihdamın arttırılması konusunda çeşitli çalışmalar sürerken, asgari ücretteki bu artış, gerekli önlemler alınmadığı takdirde Türkiye’deki kayıtlı istihdamı baltalayacak nitelikte. Asgari ücret artırımı büyük ölçekli işletmelerde çalışan sayısının çokluğu nedeniyle kâr düşüşlerine veya zarar etmeye; küçük ve orta ölçekli işletmelerde ise işverenin bu farkı karşılayamayacağından dolayı, çalışanların doğrudan işsiz kalmasına yol açabilir. Bu yüzden işverenler, dolaylı yoldan da olsa kayıtsız istihdamın artmasında bir rol oynayabilirler.

Genç, dinamik ve girişimci bir nüfusa sahip olan Türkiye’de alınan bu zam kararı, genç işçi kesiminin ay sonunda eline geçen ücreti nominal olarak yükselse de, fiyatlar genel seviyesindeki artış bu zammın getireceği refahı reel anlamda azaltacak, günün sonunda genç işsizler ordusuna katılanların sayısı artacaktır.

Ekonomisi tüketim üzerine dayanan Türkiye’nin piyasalarda deneyimleyeceği bir fiyat artışı, kuşkusuz, enflasyonu da tetikleyecektir. Normalde, yaklaşık 1000 TL asgari ücretle geçimini sağlayan bir ailenin gelirinin bir anda 1300 TL’ye çıkması, o ailenin giderinin sabit kaldığı durumda anlamlıdır. Yani, tüketicinin gelirindeki artış talebi, talep ise dolayısıyla enflasyonu arttıracaktır. Eğer hane halkı gideri de ücret artışı ölçütünde artıyorsa, bu durum muhtemelen Türkiye’nin önümüzdeki dönemlerde yüksek enflasyonla karşılaşmasına sebebiyet verecektir.

Peki, çözüm ne? Çözüm sadece maddi yükü hafifletmek için işverene hazineden gelir vergisi indirimi sağlamak değildir. Bu, ölümü gösterip kansere razı etmektir. Karar alıcıların asgari ücreti %30 gibi yüksek bir yüzdeyle arttırmalarının ekonomimize getiri ve götürü hesabını daha fazla hassasiyet göstererek yapmaları gerekmektedir. Böylelikle, asgari ücret artırımını bir seçim propagandasından çıkarıp, bu uygulamanın gündelik hayata adapte sürecinden kaynaklı; hayat pahalılığı, işveren vergisi, işsizlik, kayıt dışı istihdam gibi temel sorunları şimdiden tespit edip, bu yönde ulusal ve bölgesel düzeyde çalıştaylar yapmaları, projeler geliştirmeleri gerekmektedir. Eğer bu süreç ilgili makamlar tarafından doğru yönetilebilirse; asgari ücreti 1300 TL olarak alan çalışanların tüketim eğilimlerini azaltarak ve bilhassa onları yatırım yapmaya sevk ederek bu zammı bilinçli bir şekilde değerlendirmeleri sağlanabilir. Bunun yanı sıra, 2000 Liralık toplam tutarı ödemeyle yükümlü olan işyeri sahiplerinin de işçi çıkarmak zorunda kalmaları önlenerek ve rekabetçi ortamlarının korunarak faaliyetlerine devam etmeleri sağlanabilir.