Dünya Ekonomisi giderek büyüyememe sorunu ile karşı karşıya geliyor. Büyümeme sorunu, başta gelişmiş piyasalar olmak üzere, son birkaç yılda çok yüksek büyüme performansına ulaşmış gelişmekte olan piyasaları dahi etkilemekte. Dünya genelinde 2014 büyüme tahminleri Nisan’dan bugüne yüzde 0.3 azalarak 3.4’e gerilemiş durumda. Gelişmiş ekonomilerde ise büyüme tahmini aynı dönem içerisinde 0.4 azalarak yıl sonunda yüzde 1.8 olarak gerçekleşmesi bekleniyor. Brezilya için 2014’de yüzde 1.3 büyümenin umut edildiği bir ortamda, tüm Latin Amerika için yüzde 2.0, Euro Bölgesi için de yüzde 1.1 büyüme bekleniyor. Meksika yüzde 2.2, Güney Afrika yüzde 1.7, Rusya ise yüzde 0.2’nin altında büyümemek için mücadele ediyor. Devasa büyüme rakamları ile 2000’li yıllara damga vuran ve rekorlar kıran Çin’de de büyüme yüzde 7 seviyelerine gerilemiş durumda. Burada sadece ABD ve Britanya rakiplerine göre bir miktar pozitif ayrışıyor.

aa1

Amerika ve İngiliz ekonomileri özellikle 2008’den sonra kritik bir süreçte güç kaybedip zorlu bir yola girseler de sıkıntıları sona ermişe benziyor. Zira Amerika’da parasal genişlemenin sonlandırılması ve faiz artırımı için büyük önem taşıyan işsizlik oranı Eylül ayında yüzde 6 seviyesinin altına düştü. İngiltere’de ise büyüme Haziran’da yıllık bazda yüzde 3,2 ile diğer birçok gelişmiş ülkenin üzerinde bir performans gösterdi. Tüm bu argümanlar Amerikan Merkez Bankası’nın faiz arttırması için yeterli. Peki, Dolar’ın değer kazanımı ile bu denli kırılgan hale gelen gelişmekte olan ülke piyasaları için hikaye bundan sonra nasıl olacak?

Dünya’nın hemen her yerinden piyasaları rahatsız edecek haberleri bulmak mümkün. Dünya’nın ikinci büyük ekonomik bölgesi Eurozone’da deflasyonist baskıların yanında belki de bölgenin tek lokomotifi konumunda olan Almanya’nın da resesyona girmesiyle temel iyice sarsılmaya başladı. Zayıf sanayi üretimi ve ihracat rakamları ile Almanya’da gerileme üst üste iki çeyrektir devam ediyor ve resesyon kelimesini doğru anlamında kullanmamız için ihtiyacımız olan bir çeyrek daha gerileme. Japonya ise beklenenden daha kötü konumda bulunuyor. Enflasyon yaratılmaya çalışılan bir ekonomi de halk tüketimden alınan vergilerinin Nisan’da artırılmasının etkilerini beklenenden daha fazla ödeyerek, iç tüketim tarafında sıkıntılar yaşıyor ve Japonya belki de bir krize giderek daha da yaklaşıyor. Rusya ve Brezilya ekonomileri 2014’de büyümeme sorunu ile karşı karşıya. Çin’de bile %7,5’e gerileyen büyüme tahmini hakkında hala büyük kuşkular var. Bir de bunun üstüne giderek artan kredi balonu ve verimlilik düşüşü Çin hükümetini giderek yeni önlemler almaya itiyor.

aa2

Avrupa’da ise işler Almanya’dan da öte çok daha kötü durumda. Siyasi birliklerini bir şekilde sağlamış ama ekonomik birlikteliğini bir türlü tamamlayamamış Avrupa Birliğin’de, İtalya 2 yıldır resesyonda, Fransa’da ise durgunluk aylardır devam ediyor. Uzun yıllar Almanya’nın başarıları ile ilerleyen Avrupa Birliği, emtia fiyatlarında yaşanan düşüşe rağmen toparlanamıyor. Dolar’da yaşanan yükselişlerde Amerika’nın ihracatı bakımından işleri göründüğünden daha karmaşık hale getiriyor.

 

Başta Türkiye olmak üzere gelişmekte olan Ekonomiler 2000 yılından itibaren 10 yıllık sürede ucuz Dolar şansını iyi kullanamadı. Ülkeler bu ucuz Dolar ile kredi kullanma şansını, üretim kapasitelerini arttırmak ve yeni teknolojileri kendi üretim modellerine entegre etmek yerine, ihracatlarını artırıp dövize bağımlı bir ekonomi yaratmakla harcadı. Bu süreç bu ülke ekonomilerinin 12 yıllık süreçte hızlı bir şekilde büyümesini sağlarken, arkada döviz bazında büyük bir özel sektör ve kamu borcu bıraktı. Özellikle 2008 krizi sonrası FED’in kurtarma politikaları ile iyice ucuzlayan Dolar, yükselen piyasa firmaları tarafından toplam tahvil ihracının %70’nin Dolar bazında gerçekleşmesini sağladı ve bu durum başta Fransa, İtalya, Brezilya, Türkiye gibi piyasaların sorunları gidermek için yapmaları gereken yapısal reformları ertelemelerine neden oldu.

aa3

2014’e gelindiğinde ise işler artık 2000’de ki kadar kolay değil. Küreselleşmenin son yıllarda artan entegrasyon hızı ve değişen tüketim alışkanlıkları, bağımlı ve kırılgan hale gelmiş ekonomilerin kurtulma reçetelerini zorlaştırıyor. Ülkeler sorunları çözmek için FED’in, ECB’nin ya da Japon Merkez Bankası’nın dudakları arasında olan iki kelimeye yeniden muhtaç halde “parasal genişleme” Ancak parasal genişlemeler sürdükçe yukarıdaki reçete giderek kabaracak ve bu kez hastayı aşırı dozda ilaç yüklemesinden kaybedeceğiz.

Kaynak: www.cfr.org, IMF, The Economist

Caner Otrakçı