Cari açık gündemi belirlemeye devam ediyor

Seçim yılı olmasına rağmen, gündemi seçimin belirlemesini beklerdik ama Türkiye’de son yıllarda değişen pek çok şeyin başında siyasi ve ekonomik istikrarın gelmesi, bu beklentiyi boşa çıkardı.

Seçime 1 aydan kısa bir süre kalmasına rağmen, ortada seçim heyecanı gözükmüyor. Liderlerin adet olduğu üzere yaptıkları il mitinglerini de saymazsak seçim atmosferinde olduğumuza dahi inanmak zor. Derin siyasi analizlere girmeye de zaten çok gerek yok, yapılan son objektif anketler seçimin gidişatını net bir şekilde gösteriyor.

Seçim sonrası dönemin ekonomi açısından aynen devam edeceği görülüyor. Bu durumda seçim sonrası için gündemi tahmin etmeye çalışmaya gerek kalmıyor. Ekonominin mevcut gidişatının devam etme ihtimali hayli yüksek olduğuna göre mevcut ekonomi düzeninde aksayan noktalara göz atmakta fayda var.

2011 yılı başında yapılan cari açık projeksiyonları ile gerçekleşmeye başlayan rakamlar arasındaki derin uçurum, finansal gündemi belirlemeye devam ediyor.

Orta vadeli programda cari açık için devletin 2011 için hedeflediği rakam 42 milyar dolar olarak kayıtlara geçmiş. Devletin 2012 beklentisi 45 milyar dolar, 2013 beklentisi ise 48 milyar dolar.

Halbuki 2011’in ilk çeyreğinde gerçekleşen cari açık rakamı 22 milyar dolar oldu. 2011’in tamamı için hedeflenen rakamın yarısına ilk çeyrekte ulaşmak son derece korkutucu.

2010’un ilk çeyreğinde cari açığın 10 milyar dolar olduğunu düşündüğümüzde cari açığın yüzde 120 artış gösterdiğini görüyoruz. Sene sonunda 70-80 milyar dolar gibi bir cari açık rakamına gidiyoruz.

Cari açığın kaynağına baktığımızda karşımıza dizginlenemeyen dış ticaret açığı rakamları çıkıyor.

Yılın ilk 3 ayında ihracatın artış oranı yüzde 21 olarak gerçekleşirken ithalat yüzde 46 olarak gerçekleşti. İthalat, ihracatın iki katından daha fazla artıyor. Bunun sonucunda da dış ticaret açığı ilk çeyrekte yüzde 96 artarak 25 milyar dolara yükseldi.

Yükselen petrol fiyatları elbette Türkiye’nin enerji faturasını kabartmaya devam ediyor. Bu da cari açığı etkiliyor. Ancak oluşan son tabloyu sadece yükselen enerji fiyatlarına bağlamak doğru değil. Buradaki enteresan nokta şu: Eskiden ithalat artışını döviz kurlarının düşük olmasına bağlardık. Gerçekten de düşük döviz kurları, ithalatı özendirir, bunun sonucunda da ithalatımız ve dış ticaret açığımız patlardı. Ancak döviz kurlarının eskisi gibi baskı altında alınmadığı, tam tersine faizlerin düşük olduğu bir dönemden geçiyoruz. Dolar kuru 2010’nun son çeyreğinden itibaren 1,60 rakamlarına kadar yükseldi. Bir ara 1,50’e çekilse de şu an 1,58’in üzerinde seyrediyor. Euro kuru da paritenin etkisiyle 2,20’nin hayli üzerinde işlem görüyor.

Buradan çıkan sonuç şu: Türkiye, düşük döviz kurları yüzünden çok uzun süre cazip olması nedeniyle ithalata yöneldi. İthalata yöneliş o kadar uzun süre sürdü ki, Türkiye artık ithalata bağımlı olmuş durumda. Türkiye döviz kurlarından bağımsız bir şekilde ithalat yapmaya devam ediyor. Çünkü iç talebin zaten canlı olduğu, Merkez Bankası’nın müdahalelerinin dahi bu talebi kesmekte başarılı olamadığı bir dönemden geçiyoruz. İç talep canlı olunca, ithalata olan bağımlılık nedeniyle talep ithalat vasıtasıyla karşılanıyor.

Türkiye için önümüzdeki dönemin en önemli riski bu. Tam da Türkiye bir not artışı yakalamak üzereyken cari açıkta yaşanan bu tablo kafaları karıştırmaya yetecek.

Merkez Bankası, bu tabloyu kısa vadede değiştirme imkanına ne yazık ki sahip değil. Çünkü yıllarca faizleri yüksek tutmasının bedelini şimdi yüksek ithalat artışlarını kontrol altına alamayarak ödüyor. Ekonomiye sert bir fren yaptırmadan da yüksek kurda artış gösteren cari açık sorununu çözmek kısa vadede mümkün gözükmüyor.

Seçim sonrasında takip edeceğimiz en önemli parametre cari açık olacak.

 

 

Cialis lilly resmi satış sitesi adresinden uygun fiyata satın alabilirsiniz.Mikrotron kulaklık tek yetkili satış noktası.Ayak kokusu giderici tek yetkili satış sitesi.Foot care türkiye yetkili satış noktası.