Cihan Tomris, Ekonomistler Platformu Üyesi

Meclis’te iki dönem boyunca bekleyen ve ikinci kez düşürülmekten son anda vazgeçilen 12 ciltlik ve 1535 maddelik kanun, getirdiklerinin yanı sıra şirketlerden götürebilecekleri ile de gündemin en önemli konularından biridir. AB Müktesebatının 20. Faslı’nın İşletme ve Sanayi politikalarına ayrılı olduğu ve kanunun da bu çerçevede bu faslın yükümlülüklerini yerine getirmek amacıyla yayımlanacağını düşündüğümüzde yurtdışı uygulamaları ile de kıyaslama açısından eksiklerimizin olduğu hemen göze çarpıyor. Kanunda büyüklük ve küçüklüklerine bakılmaksızın tüm işletmelere Uluslararası Finansal Raporlama Standardı ile uyumlu olarak hazırlanacak olan Türkiye Muhasebe Standartları’na uygun defter tutma ve Finansal Raporlama Standardı da getiriliyor. Bununla birlikte Türk Ekonomisinin lokomotifi olan KOBİ’ler de büyük sıkıntılarla yüzleşmek zorunda gibi gözüküyor.

Yeni TTK’nın temel hedeflerinden birisi olan ticaret hayatını şeffaflaştırma ve denetim, beraberinde işletmelere büyük yükümlülükler getiriyor. Dünya genelinde uygulaması genellikle büyük ölçekli şirketlere yapılan bu şeffaflık ve denetim mekanizması, ülkemizde Yeni TTK ile birlikte küçük ve tek ortaklı şirketleri de kapsamış durumdadır. İşte asıl sorunun çıkış noktası da burası olarak gözüküyor. Çünkü Yeni TTK KOBİ’leri büyük şirketlere karşı korumaktan ziyade büyük şirketler için uygulaması daha kolay yükümlülükler getiriyor.

Yeni TTK’nın getirdiği bir diğer özellik ise denetçilik görevini kanunun en üstünde tutması ve denetçiliği yıldızı parlayan bir sektör haline getirmesidir. Kanunla beraber denetçiler sadece muhasebe işlemlerini kurallara uygun olup olmadığını denetleyen bir mekanizma olarak kalmıyor. Aksine, yönetim kurulu faaliyetlerini denetleyen ve bu konuda görüş bildiren bir üst kuruluş pozisyonu kazanıyor. Durum öyle keskin ve vahim bir görüntü çiziyor ki denetçi yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu hakkında olumsuz görüş bildirdiği zaman yönetim kurulunun istifasını ve genel kurulun hemen toplanmasını gerektirecek durumlar meydana getirebiliyor. Yasayla ortaya konan denetçinin görevleri bunlarla sınırlı değil ayrıca denetçi, raporunda şirketin finansal durumuna yönetim kuruluna görüş bildirerek şirketin karar mekanizmasına da doğrudan etki edebiliyor. Ayrıca şirket defterlerinde belirsizlikler tespiti halinde ispat durumu olmasa dahi gerekçe bildirerek görüş vermeyebiliyorlar. Kanuna göre görüş vermekten kaçınmaları da olumsuz görüş bildirmekle aynı sonuçları doğurabiliyor. Denetçilerin verecekleri olumsuz kararlar neticesinde yönetim kurulu kar ve zarar durumu hakkında olumlu ya da olumsuz karar alamıyor. Bununla birlikte yönetim kurulu, görüş yazısını aldığı andan itibaren 4 gün içinde genel kurula gidiyor ve istifa etmek zorunda kalıyor. Seçilen yeni yönetim ise 6 ay içinde finansal tabloları ve finansal raporları tekrar hazırlayıp denetçinin görüşüne sunmakla mükellef durumunda olacaktır. Peki, kanuna göre denetçilik mekanizması nasıl çalışıyor? Yeni TTK’ya göre sadece bağımsız denetleme kuruluşları ile yeminli mali müşavir ve serbest muhasebeci mali müşavirler denetçi olabiliyor. Denetçiler genel kurul tarafından seçiliyor ve ancak mahkeme kararıyla görevden alınabiliyorlar. Bu hususta yeni kanunla beraber şirketlerin kanuna uymaktan başka bir de denetçilerle iyi geçinmesi gerektiği göze çarpıyor. Kanunla beraber oluşacak yeni sektör çatlaklara sebebiyet verecek gibi duruyor.