Ahmet Can, Ekonomistler Platformu Genel Sekreteri

 

Türkiye’de çalışma hayatının yapısal birçok sorununun yanı sıra birtakım sosyal sorunlarının da varlığından bahsetmek gerekmektedir. Sosyal yapımız içerisinde bazı dezavantajlı grupların iş yaşamında bazen ayrımcılığa maruz kaldığından söz edebiliriz. Bu gruplar arasında en çok ayrımcılık yapılanlar, kadınlar ve engellilerdir.

Özellikle istihdam projelerinin birçoğunda kadınlar ve engellilerin çalışma hayatına kazandırılması temalı konu başlıklarının sıkça görülmesi, aslında ülke olarak dezavantajlı grupların çalışma hayatına giriş ve sonrasında devamlılığını sağlamalarında, birtakım sorunlarına kalıcı olarak çözüm üretemememizin kanıtıdır.

Kadınlar cephesinden bakıldığında; özellikle kırsal kesimdeki kadınların sadece ücretsiz aile işçisi olarak çalıştırıldıkları ve çalışma hayatına girişlerine sıcak bakılmaktadır.  Kentsel bölgelerde ise eğitim eksikliği başta olmak üzere, toplumumuzda kadınlara daha çok ev işlerinde yer alması gerektiği gibi bir algının oluşmuştur. Bunu da kadınların çalışma hayatına girişlerinde bir engel olarak görebiliriz. Diğer taraftan çalışan kadınların anne olma süreçlerinde, çalıştıkları işyerlerindeki iş güvencesiyle ilgili işveren tehditlerini, terfi ve ücret konularında erkek çalışanlarla eşit muamele görmemeleri bayanlara yapılan ayrımcılıklar olarak değerlendirebiliriz.

Engelli vatandaşlarımız ise iş yaşamında belki de ayrımcılığı en çok hisseden grup olarak yer alıyorlar. Özelikle şirketlerin engelli çalışanları düşünmeden hazırladığı iş analizleri ve görev tanımları, işe başlayan engellilerin iş yapış şekillerini olumsuz etkilemektedir. Yine çalışma hayatındaki engellilerin çalışma ortamında fiziki birtakım ihtiyaçlarını göz ardı ederek hazırlanan işyeri binaları, onların rahat bir şekilde çalışmalarına engel olmaktadır. Aynı işi yapmalarına karşılık sadece engelli olmaları nedeniyle daha az ücret almaları, terfi ihtimallerinin az olması engellileri çalışma hayatından soğutan çok önemli nedenlerden biridir. Bu durum, aslında engellilerimizin neden kamu sektöründe çalışmak istediklerinin de açık kanıtıdır. Kamu sektöründeki engelliler iş güvencelerinden emin ve daha az ayrımcılığa uğradıklarını düşünerek çalışmaktadırlar.

Çözüm senaryoları öncesinde mutlaka ayrımcılığa uğrayan dezavantajlı grupların mevcut potansiyellerini nasıl değerlendirmeleri konusunda bilgilendirilmeleri esastır. Sonrasında ise, iş hayatının istihdam sağlayıcı aktörlerinin de, dezavantajlı grupların çalışma hayatının içerisinde kanuni düzenlemelerle sınırlı olan sayılarından daha fazla yer almalarına yönelik gayretleri ve çalışmaları olmalıdır. Tabi bahsettiğimiz dezavantajlı gruplarla; işverenlerin sadece internet ortamında kariyer sitelerinde değil, konferans ve toplantılarla fiziki olarak da bir araya getirilmeleri gerekmektedir.

Günümüz Türkiye’sinde büyüme rakamlarına seviniyor ve ihracatımızın artmasıyla kendimize olan güvenimiz her geçen gün artıyor. Tabi bu güzel gelişmelerin yanında işgücü piyasasına dezavantajlı gruplarımızı da sokarak onları da çalışma hayatının önemli birer ferdi olarak kazanmalıyız. Böylelikle dezavantajlı gruplarımızı sadece ekonomiye değil sosyal yaşamımıza da katarak toplumsal huzuru sağlamış oluruz.