Cihan Tomris, Ekonomistler Platformu Üyesi 

Kurulduğu günden itibaren 21. yüzyılın güç birliği ve ekonomik hakimi olacak diye tabir edilen Avrupa Birliği son zamanların en büyük krizini yaşamaya devam ediyor. Zamanında Osmanlı’ya hasta adam ifadesini kullanan Avrupa, bugün dünya tarafından ekonomik hastalık bölgesi olarak ilan edilmiş durumda. Henüz aşamadığı bankacılık ve likidite sorununu uzun bir müddet daha aşamayacağa benziyor. Bu durumu ortaya çıkaranlar ise kuşkusuz Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz ve İrlanda’nın sıkıntılı pozisyonları.

Bir tarafta AB ekonomisinin ağırlığını taşıyan ve ekonomisinin yaklaşık %80’ini karşılayan Almanya, İngiltere, İtalya, İspanya, Hollanda ve Fransa diğer tarafta ise geri kalan %20’lik pozisyonu karşılayan 21 ülke. Bu süreç Avrupa Birliği’nin büyümesinin plansız ve dağınık olduğunun bir kanıtı niteliğindedir. Ayrıca Euro bölgesinin de 17 ülkeyi kapsadığını düşünürsek kontrolü sağlayan ve yitiren tarafların da bu %80’lik paya sahip ülkeler olduğunu görebiliyoruz. 

Peki bu durumda önümüzdeki seneler için nasıl bir senaryo çiziliyor Birlik için. Durumu değerlendirdiğimizde iki kuvvet ön plana çıkmakta; Almanya ve Fransa. Avrupa’nın en güçlü, dünyanın ise sayılı ekonomileri arasında gösterilen Almanya ve Avrupa’nın bir diğer söz sahibi Fransa. Merkel ve Sarkozy durum değerlendirmeleri ve Avrupa Birliği’nin gidişatı hususlarında ilk etapta Yunanistan’ın Euro birliğinden çıkarılıp, drahmiye dönmesi dedikodularının önüne geçerek ortamı biraz olsun yumuşattılar. Daha sonra Avrupa’nın tahvil ihtiyacını göz önüne alınarak ortak tahvil satışı düşünüldü fakat Almanya ve Fransa buna karşı çıkarak Avrupa Merkez Bankası dahil edilip Merkez Bankalarının aşamalı olarak dolar likiditesi vermesine karar verdi. Bu da biraz olsun piyasaları ve beklentileri yumuşattı. Ve fakat bu gelişmeler de yaşanan krizin etkilerini azaltamadı. Uluslar arası Derecelendirme kuruluşlarının da içerisinde Fransa ve Almanya’nın da dahil olduğu ülkelerin kredi notlarını düşürebilecekleri hususu da bölgeyi ciddi anlamda tedirginliğe itti. İtalya’nın tasarruf paketi açıklaması ve AB’nin Euro bölgesi kurtarma fonunun genişletilmesi kararı da bölgedeki mali yapıdaki olumsuzluğun üzerine tuz biber ekti.

Görüntü öyle bir hal almış durumda ki bölge bu sefer daha önceki yaşadığı krizlerden daha vahim bir durumla karşı karşıya. Aslında temel sorunlardan bir tanesi bölgedeki parayı yönetmeyi isteyen devletlerin zengin devletler olması ve yönetimin diğer devletlere yayılmayan ama aynı zamanda da birliğin bölünmeyen bir topluluk olarak devam etmesi isteği. Artık düzenin bölge içerisinde ekonomisi büyük ve güçlü gözüken devletler tarafından gerçekleştirileceği bir birlik yapısı düşünülmekte. Tabi ki de bunu düşünen de Almanya ve Fransa, şu an her ne kadar zıt gözükseler de yanlarına alacakları İngiltere ile güçlü bir yönetim yapısı oluşturup Birliği yeniden dekore etme görevini üstlenecekmiş gibi gözükmekteler fakat bu yöntem de birlik içinde sorun yaratabilecek bir düzen olarak göze çarpıyor.

Yeni kurulması planlanan düzen de diğer ülkelerin de onayını alıp yönetime bu şekilde devam edebilirlerse 2012 yılı Avrupa Birliği’nin 2.kuruluşu olarak da nitelendirilebilecek tarzda olacak gibi gözüküyor. Çünkü yapılacak yeni yaptırımlar, teoride ülkelerin denetim ve hukuki sistemlerini artık daha keskin ve daha disiplinli hale getirecek gibi duruyor. Fakat ne derece etkili olur pek tahmin edilemeyen bir görüntü hala mevcut. Çünkü şu an Fransa ve Almanya’nın bölge üzerinde anlaşmaya varıp uygulayacağı yaptırımların benzeri olan ve ‘İstikrar ve Büyüme Paktı’ adı verilen orijinal anlaşmayı da yıkan taraflar da yine kendileri. Bu nedenle sadece ekonomik değil güven krizi de olan bölgede öncelikli olarak ek likiditenin ve bu gibi basit yaptırımların çözüm olmayacağı, çok daha büyük bir kırılmanın ancak durumu normale getirebileceğini söylemek pekte yanlış olmaz gibi. Ancak bölge ile ilgili uzun vadeli bir yorumu şu an taşıma su ile değirmen döndüren Avrupa Birliği için yapmak zor, çünkü şu an sadece günü kurtaran bir Birlik var önümüzde. Bu yorumu Birliğin uygulamaya geçireceği yaptırımları masaya yatırarak yapmak daha doğru olur düşüncesindeyim. Önümüzdeki 6 aylık periyotta alınacak kararlar Avrupa Birliği’nin tekrar dirilmesine ya da birliğin tarihin karanlık sayfalarına gömülmesine neden olabilecek kadar ciddi. Ancak mevcut gidişata baktığımızda durum epey karanlık gözükmekte.