Av. Güryay Bingöl, Ekonomistler Platformu Başkan Yardımcısı

 

Finansal Kiralama Sözleşmesi (Leasing) ilk olarak 1930’lu yılların başında ekonomik sıkıntılar yaşayan Amerika’da ve İkinci Dünya Savaşından sonra da Avrupa’da uygulanmaya başlanmıştır.

 

Bu sözleşme kısaca, kiracının faaliyeti ile ilgili olarak duyduğu ihtiyaçlar doğrultusunda belirdiği bir taşınır veya taşınmazın kiraya veren tarafından satın alınması suretiyle kiracıya teslimi, kiracının kendisine teslim edilmiş olan bu malı kullanması ve bu anlamda maldan beklenen her türlü faydayı sağlaması, kiracının bu kullanım karşılığında taraflar arasında akdedilecek sözleşme şartlarına uygun olarak kira bedeli ödemesi hususlarını düzenlemektedir.  Başka bir deyişle,  Finansal Kiralama Şirketi kiracı tarafından belirlenen bir alarak kiracının belli bir süre ve ücret karşılığında kullanımına sunmaktadır. Bu anlamda olmak üzere, kiracı leasing ile almış olduğu malı sözleşme süresi boyunca kullanmakta, kullanım süresi boyunca söz konusu mal için gerekli bakım ve onarımları yaptırmakta ve mal bedelini sözleşmede belirlenen şekilde taksitler halinde leasing şirketine ödemektedir. Sözleşme süresi sonunda malın mülkiyetinin kiralayana geçip geçmeyeceği konusu taraflar arasında akdedilecek Finansal Kiralama Sözleşmesi’nde belirlenmektedir.

 

Günümüzde finansal kiralama; açılan kredi ve/veya sağlanan fon karşılığında faiz alınmadığı, kiracı mülkiyeti esasen kiralanan tarafından muhafaza edilen bir malın kullanımı karşılığı bir kira bedeli ödediği için leasing özellikle faizsiz bankacılık yapan özel finans kurumları açısından büyük önem taşımaktadır. Söz konusu sözleşmeler, işletmelerin kuruluş veya büyüme dönemine geçtiklerinde, yatırımlarını gerçekleştirmek için ihtiyaç duydukları orta vadeli finansman yöntemlerinden birisi olup, ticaret hayatında özellikle KOBİ’ler açısından büyük önem taşımaktadır.

 

Leasing dünyada pek çok ülkede uygulanmakta ise de; konuya ilişkin yasal düzenleme bulunan ülke sayısı fazla değildir. Türkiye’de finans sağlamaya yönelik finansal kiralama sözleşmesi 10 Haziran 1985 tarihli ve 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu (“Kanun”) ile düzenlenmiş bulunmaktadır. Kanun gerekçesinde yukarıdaki açıklamalarımıza paralel olarak, “…….. kurumun kaynağı olan Amerika’da ve Avrupa’da uygulanan finansal kiralama sözleşmelerinin muhtelif çeşitleri ortaya çıktığını, maddenin bunlardan yalnız finansman sağlamaya yönelik sözleşmenin esas alındığını belirtmektedir. … Finansman şirketinin işletmenin sabit kıymet ihtiyaçlarını, kredi esasına dayalı olarak çalışan diğer finansman kurumlarından farklı olarak kredi vermek suretiyle değil, fakat ihtiyaç duydukları malları sağlayarak malların kullanımını bir bedel karşılığı devretmek suretiyle karşıladığı vurgulanmaktadır.

 

Kanun’un öngördüğü şekil şartlarına uygun olarak imzalanarak yürürlüğe girmiş bulunan Finansal Kiralama Sözleşmesi, finansal kiralama şirketinin sözleşme konusu malın mülkiyetini muhafaza etmesi, söz konusu sözleşmenin kiralayan tarafından herkese karşı ileri sürebilmesi ve bu anlamda iyi niyetli üçüncü kişileri korunmaması, belli bir süre feshedilememesi gibi nedenlerle  kiralayana yeterli derecede güvence sağlamaktadır. Sözleşme diğer taraftan, kiracıya finansman elde etme, malın bedelini taksitler halinde ödeme ve sözleşme konusu malın kiralayanın veya kendi borcundan ötürü dahi haczedilememesi imkanı vermekte ve bu anlamda kiracı tarafından da tercih edilmektedir.

 

Finansal kiralama sözleşmeleri yukarıda belirttiğimiz ana özellikleri dolayısıyla, benzer sözleşmeleri özellikle kira ve taksitli satış sözleşmelerini anımsatmakta ise de, malın mülkiyetinin kira süresi sonunda büyük ihtimalle kiracıya geçmesi dolayısıyla kira sözleşmesinden; malın kirasının ödenmesinin ne sözleşmenin başında, ne de sonunda mülkiyetinin zorunlu olarak alıcıya geçmesine yol açmaması nedeniyle de taksitle satış sözleşmesinden ayrılmaktadır.

 

Finansal Kiralama Sözleşmeleri’nde uygulamada ortaya çıkan en önemli sorunlardan birisini özellikle döviz bedelli kira sözleşmelerinde kiracının dövizde beklenmeyen artıştan kaynaklanan uyarlama talepleri oluşturmaktadır. Kural olarak sözleşme serbestisinin düzenlendiği hukukumuzda, sözleşme taraflarının kanunun emredici hükümlerine aykırı olmamak istedikleri koşulları içeren sözleşmeleri yapmaları mümkündür. Kanun’da finansal kiralama sözleşmelerinde uyarlamaya ilişkin olarak emredici bir hüküm bulunmadığından, tarafların bu konuyu akdedecekleri sözleşmede ayrıntılı olarak düzenlemeleri mümkün gözükmektedir. Taraflar arasında akdedilecek finansal kiralama sözleşmesinde de bu konuda bir düzenleme öngörülmemesi halinde, ortaya çıkacak olası bir uyuşmazlık ortaya çıkan koşullar değerlendirilmek suretiyle yargı kararıyla şekillenebilecektir. Bu olası uyuşmazlıkta, uyarlama talep edenin bu talebinin kabul edilebilmesi, ancak sözleşmede belirlenen edimler arasındaki dengenin kiralayan lehine aşırı derecede ağırlaştığını ve bu anlamda sözleşmenin aynen devamının kendisi için tahammül edilemez hale geldiğini ispat etmesi ile mümkün olabilecektir. Tarafların serbest iradeleri ile imzaladıkları sözleşmede bu hususu öngörmemesi, edimler arası dengedeki aşırı değişikliğin ve bu anlamda beklenmeyen halin ispatının son derece güç olması, basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü vs. nedenlerle uygulamada uyarlama talepleri genellikle kiracı aleyhine sonuçlanmakta ve bu anlamda kiracı uğradığı büyük zarara rağmen sözleşmeye ilk hali ile uymak zorunda kalmaktadır. Bu açıdan, finansal kiralama sözleşmelerinde uyarlama konusunda sözleşmede yapılacak ayrıntılı  düzenlenme ile bu konudaki hak ve yükümlülüklerin belirlenmesi ileride çıkması olası ihtilafların çözümünü kolaylaştıracaktır.

 

 

 

Türkiye’de seo denilince akla gelen öncü sitesi.En iyi wordpress indir adresi.