Ekonomistler Platformu İstanbul Ekonomi Okulu programı açılışında Profesör Doktor Kerem Alkin hocamızla birlikteydik. Kendisi Türkiye ve Dünya gündemiyle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Profesör Doktor Kerem Alkin ile eğitimimizin satır başları ise şu şekilde.

Avrupa’nın iflas ettiğine dair haberler var. Avrupa iflas edecek bir yer değil yanlış ifade kullanılıyor. Medyatik başlıklar atabilme çabası bunun en önemli nedeni. Yüzyıllardır Coğrafyaların önemi büyük. Geniş coğrafyalar üretim ve tüketimin merkezidir.(Uzakdoğu Çin Avrupa kıtası, Sürpriz olarak sonradan keşfedilen Amerika kıtası .) Dünya ekonomisini merkezleri 3000 bin yıl önce Asya’daydı. Sömürgecilik ile birlikte 17. Yüzyıldan sonra bu merkez Avrupa’ya kaydı. Şimdi tekrar doğudan batıya kayma görülmekte.

Nüfusun önemi çok büyük konuma geldi. Nüfus olmadan askeri ve ekonomik bir güç haline gelmek olanaksız hale geldi. Asya’nın gelişiminde de bu var. Zira Kazakistan da toprak çok, nüfus yok. Almanya ve Rusya ise bölgede daha etkin olabiliyor. Balkanlar hızlı gelişiyor deniliyor. Ancak;  Litvanya, Letonya, Estonya gibi ülkeler Dünya sermaye ekonomisin de hem önemli bir coğrafyada değil hem de bu gücü sağlayacak nüfusları yok. Bu da onların dünyada söz sahibi olmasını engelliyor. Nüfusun yoğun olduğu bölgeler ise başat bölgelerdir.

Jenarasyon ülkeler sermayesini zor kaybeder.(ABD, Japonya, Çin, Kanada) Bu ülkeler servet ve sermaye birikimini kaybetmeden, dünya üzerinde etkileri hiçbir zaman değişmeyecektir.

Güçlü olabilmek istiyorsak, güçlü ittifaklara ihtiyacımız var. Almanya’nın bizi kuyudan çıkaracak ülke olduğuna inanamadık. AB ile bir türlü müzakereleri sonlandıramadık. Amerika’yla daha iyi ilişki içinde olmaya çalışıyoruz ancak bunun için çok fazla uzağız. Fransa’nın bile Almanya’dan destek aldığı, Almanların eteğini tuttuğu bir gerçek var. Türklerin Avrupa parlamentosunun %25 i oluşturacağı için onay verilmemesi normal. Ancak biz AB’yi ne kadar istiyoruz bu da tartışılır.

Uluslararası silahlı ve silahsız terör örgütlerinin yönetimindeki parasal değer 15 trilyon doları bulmuş durumda. Bu korkunç bir rakam ve parayı akladıkları sektörler turizm, futbol gibi sektörler ki bu sektörler para aklamak için yoğun bir biçimde kullanılmaya başlandı. Futbolcu transferlerine korkunç rakamlar ödeniyor. Tek seferde 100 milyar dolarlardan bahsediyoruz. Bu rakamı tek seferde ödeyebilmek için bu parayı çok kolay kazanmak gerekiyor.

Finans sektörü uyuşturucu gibi tüm ülke ekonomilerini ucuz ve kolay paraya bağımlı etmiş durumda. FED ve diğer merkez bankalarının da politikaları bu yönde bağımlılığı arttırıyor. Dünya küresel krizinde finansal varlık büyüklüğü, Lehman Brothers batmadan önce 64 trilyon dolar iken finansal piyasalardaki işlem hacmi 838 trilyon doladı.

Güven bunalımını yaşanıyor. Basılan paralar Libor faizinin zararlarını kapatmak için kullanılıyor. Merkel bile dinleniyor. Zira FED bilançolarını  %300 arttırarak bu paraların ABD ekonomisinde kullanılmasını istese de, bankaların içerideki güven bunalımı nedeniyle bu paranın %80’nini dış ülkelere kaçırmaları, bu güven bunalımına işaret ediyor. Bati son 5 yıldır dünya ve kendi ekonomilerine güven bunalımı yarattığını halen çözemedi ayni bizim milli takımın hali gibi. Küresel kriz, adalet mekanizması düzelmeden, son bulmayacak. ABD ve Avrupa’nın bunu anlaması gerekiyor.

Şu da bir gerçek ki lokamatif ülke olan Amerika’nın küresel krizde batmasını hiç bir ülke istemez. ABD büyük bir benchmarktır. Çin, G.Afrika, Hindistan gibi ülkeler refah standartları yüzünden hiçbir zaman bir Amerika olamayacaktır. Ancak yine de vahşi kapitalizm yüzünden ABD için tam bir refah ülkesi tanımı da yapmak zor olacaktır. Bu kategoriye bu alanda çok daha gelişmiş olan Danimarka, Norveç, İsveç gibi ülkeleri koyabiliriz.

Türkiye’de bankacılık sektörünün gayri safi yurt içi hasıladaki payı hala yeterli değil. Almanya’da bu oran %6 İngiltere de ise %12.6 seviyesinde. Bir ulusal ekonomi de üç ana sektörün GSYH’daki payı;  İmalat %25 İnşaat %7 Tarım %10 seviyesinde olmalıdır. Bu sektörler vatansever sektörlerdir ve Türkiye’de de oranlar buna yakın seviyede gerçekleşiyor. Ancak biz enerji fakiri bir ülkeyiz. Enerji çok büyük bir oyun. Süreci takip ederek hamleleri buna göre yapmak lazım. Nükleer santraller de bunun bir adımı konumunda. Enerji temin eden bir ülke olduğumuzdan hamlelerimizi de buna göre şekillendirmemiz gerekiyor.

Türkiye 150 yıldan bu yana tasarruf açığı olan bir ülke. Tasarruf açığımız bizi diğer rakiplerimize göre maça 1-0 geride başlamamıza neden oluyor. Osmanlı zamanında tüm yatırım Arap Yarım Adasına yapılmış. O topraklar elden çıkınca da hiçbir yatırım yapılmayan Anadolu ile yarışa ekside başlamamıza neden olunmuştur. Son 70 yılda gelinen nokta gerçekten başarılı. Ancak tasarruf açığımızı bir an önce gidermemiz gerekiyor.

Sermaye eksikliği yaşayan bir ekonomik sistemde Türkiye’de %4 büyüme için 50 milyar dolar %5 büyüme için 70 milyar dolar  %6 büyüme için 90 milyar dolar dünyadan gelen gelire ihtiyacımız var. Türkiye kendi öz kaynakları ile maksimum %2 seviyelerinde büyüyebilir. Ancak bu öz sermaye ile büyümek bir işimize yaramaz.

Dış Finansman açığı olan bir ülkeyiz. Kamu maliyesi disiplinini cari açık kontrolünü elden kaçırmadığımız sürece ekonomimizde önemli bir sonuç yaşamayız. Kurumsallaşma önemli; Süreçlere, kurallara, performansa odaklı sistematik bir yöntem belirlenmeli. Sistematik olmak zorundayız.  Karamurat filmlerindeki gibi bir okla 5 kişiyi vurma devri bitti.

Türkiye’nin 2023 sonunda en kötü halde milli geliri 17.500 $ olur. 25.000 $ olursa zaten uçarız. Önce iç huzurumuzu sağlayıp ülkemizin tadını çıkarmalıyız. Çok yüksek hedefler belirleyip Kore gibi olmaya soyunmaya daha zamanımız var.