Pelin Bingöl, Ekonomistler Platformu Başkan Yardımcısı

 

 

 

 

Avrupa’da Yunanistan krizi ile kritik bir noktaya ulaşan ardından Portekiz ve İrlanda ile devam eden ve bütün Avrupa’ya sıçrama riski gündemde olan borç krizi dünya ekonomi gündeminin en önemli konusu olarak varlığını sürdürmektedir. Bu noktada global ekonomi otoriteleri başta Euro krizi olmak üzere küresel ekonominin içinde  bulunduğu tehlikelere karşı normalin ötesinde işbirliği ve dayanışma çağrılarını sürekli yinelemektedirler. Fakat Avrupa Birliği özelinde borç krizine yönelik olarak Avrupalı liderler ve Eurokratların çözüm önerileri veya bu konudaki söylemleri ise birbirinden farklılıklar göstermektedir. Özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy söylemlerinde ‘iki vitesli’ bir Avrupa modelinin işlevselliğini vurgulayarak ekonomik entegrasyonun derinleşmesinin gelecekteki AB için imkansızlığından bahsetmektedir. Bu söylemin karşısında duran Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’ ise bu dönemde AB’nin artık gerçek bir ortak ekonomik birliğe dönüşmesini savunmakta ve bunun için gerekli politika tedbirlerini Komisyon önerisi olarak sunmaktadır.

 

Geçtiğimiz aylarda Fransa, Almanya ile birlikte ekonomik entegrasyonun derinleşmesine karşı olan tavrına uygun bir şekilde, Avrupa’da meydana gelen borç krizinin çözüm önerisi olarak batık ülkelerin etrafına güvenlik duvarı örme önerilerini Dünya Bankası-IMF yıllık genel kongresinde dile getirmiş bu konuda Euro bölgesi üyesi olmayan G-20 ülkelerinden de yardım etme kararı alınmıştır. Buna göre bir ‘güvenlik duvarı’ kurulacağını söyleyen Avrupa Birliği yetkilileri bu iş için önceden belirlenen 440 milyar Euro’luk Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nun yeterli olmayacağını ve bu rakamın 2 trilyona çıkarılmasının kararlaştırıldığını açıklamışlardır.

 

Bu stratejilerle eş zamanlı olarak kurtarma planları arasında yer alan ve bugünlerde daha da büyük bir gündem maddesi haline getirilen bir öneri de “Eurobond” önerisidir. Avrupa Komisyonu’nun, 17 Avrupa ülkesi için ortak tahvil çıkarılması ve bu sayede Euro bölgesinde borçların paylaşılmasına olanak taşıyacak olan bu önerisi Almanya ve Fransa tarafından gündeme geldiği günden bu yana eleştirilmiş ve karşı çıkılmıştır. Almanya bu öneriye diğer Avrupalı ülkelerin borçlarının kendileri tarafından ödeneceği endişesi ile karşı çıkmaktadır, Fransa ise benzer gerekçelerle öneriyi desteklemekte çekimserdir. Nitekim son zamanlarda borç krizinde Fransa’nın entegrasyon karşıtı duruşunun daha da sağlamlaşmasına yol açan finansal gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle Kasım ayı içerisinde Fransa ve İspanya’nın borçlanma maliyetlerinde ani yükselmelerin oluşması, hemen sonrasında uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s in Fransa’nın kredi notunun düşürüleceğine ilişkin sinyaller vermesine yol açmıştır. Bu durumda 23 Kasımda açıklanacak olan ortak tahvil önerisine Fransa ve Almanya’nın direncinin daha da artacağı beklenmektedir.