Türkiye’nin 2010 yılından bu yana düzenli olarak girdiği seçim süreçlerinden birini daha yaşıyoruz. 31 Mart 2019 günü yerel seçimler yapılacak. 

Her seçim sürecinde olduğu gibi bu seçim sürecinde de uzun vadeli sorunlarımızı, geleceğimizi ilgilendiren konuları, şehirlerimizi, şehir yaşamlarımızı ve planlarımızı konuşmak yerine kısır tartışmalara dalıp yine asıl meselelerimizi gözden kaçırıyoruz. Böyle yazdığımda doğal olarak akla gelen soru da şu oluyor: 

Asıl meselelerimiz neler? 

Yaşadığımız dönem ve sonrasına ilişkin bir sürü “asıl mesele” ile karşı karşıyayız. Küresel ölçekte iklim değişikliği, gıda fiyatları, yoksulluk ve bu meselelere bağlı olarak önümüzdeki yıllarda çok daha fazla karşı karşıya kalacağımız göç gibi sorunlar her geçen gün yapısallaşıyor, çözümü güçleşiyor. Küreselleştikçe küçülen bir köye dönüşen dünyada, bunlarla ilgilenmemek büyük hata olur. 

Haydi diyelim ki o sorunlar çok büyük ölçekli ve çözümü bizimle sınırlı değil. O zaman kendimize dönüp bakalım. Mesela son dört-beş yıllık süreçte ekonomide yaşadığımız ve uzun vadeli çözümlerle ancak sonuca ulaşabileceğimiz bir sürü sorunumuz var. Ya da eğitim sistemimizde, teknolojiyi yakalamada vs. bir sürü sorun var. 

Bunlar da biraz daha yerel seçimlerin dışında. Ama bir sorunumuz var ki belki bu seçimlerde hak ettiği kadar medyanın gündeminde yer almıyor ama halkın oldukça gündeminde. Bu sorun eğer doğru adımlar atmazsak kısır bir döngüye bizi sokacak ve bundan sonraki tüm seçimlerin belki de en temel gündem maddesi olacak. 

Daha önce de bu soruna ilişkin birkaç kez yazılar yazdım. Yine gündeme getirmeye çalışayım. 

O mesele Türkiye’deki Suriyeliler ve birlikte yaşama ilişkin sorunlar. 

O sorunlara ilişkin bundan önce yapılan hataları ortadan kaldırmak mümkün değil artık. Bundan sonra yapılabilecek olan bu sorunun toplumsal bir dengesizlik yaratmasının önüne geçmek ya da bir şekilde geri dönüşü özendirecek adımlar atmak. İşte bütün bunları düşünürken bir rapora denk geldim. 

Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler Mülteci Komiserliği tarafından hazırlanan rapor Suriyeli mültecilerin küresel ölçekteki hareketliliği üzerine kaleme alınmış. Rapor, üç yüz sayfanın üzerinde. Ancak benim en çok dikkatimi çeken kısım raporda savaş süresince ülkesinden uzaklaşmış mülteciler arasında geri dönüşlere ilişkin yazılan kısım. 

Bu kısımda nelere değinilmiş kısaca özetleyeyim. 

  • 2011’den bu yana Suriye’den uzaklaşarak başka ülkelerde yaşamını sürdüren Suriyelilerin sayısı 5,6 milyona ulaşmış durumda. Türkiye, 3,6 milyon Suriyeliye evsahipliği yapıyor ve bu rakam ile en fazla Suriyeliyi barındıran ülke durumunda. 
  • 2015-2018 yılları arasında geriye dönen Suriyeli sayısı BM rakamlarına göre 103.090’a ulaşmış. 
  • Yapılan analizlere göre bekar veya erkek ya da çekirdek aile sahibi olmayanların geri dönme olasılıkları daha yüksek. 
  • Geri dönüşler için en önemli faktör öncelikle Suriye’de güvenlik koşullarının sağlanabiliyor olması. Bu açıdan özellikle bölgede yürütülen vekalet savaşlarının sona ermesi ve hızla bir politik istikrarın bölgede hâkim olması büyük önem taşıyor. 

Raporda değişik şartlar altında geri dönüşlerin ne ölçekte birbirinden farklı olacağı da analiz edilmiş. Merak edenler için raporun linkini buraya bırakıyorum. İnceleyebilirler. 

** 

Raporun genelinden edindiğim fikir açıkça söylemek gerekirse daha uzun yıllar Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönüşü için gerekli koşulların oluşmayacağı yönünde. Zira hesaplama için ortaya koyulan senaryolardaki şartların gerçekleşmesi için en az on-on beş yıla ihtiyaç var. Dolayısıyla Suriyeli misafirlerimizi artık misafir olarak tanımlamak çok kolay değil. 

Hızlı bir şekilde Göç Bakanlığı’nın kurulması, farklı kurumlarla koordinasyon içerisinde bu sürecin yönetiminin güncel siyasi tartışmalardan bağımsız bir şekilde yürütülmesi büyük önem taşıyor. 

Halihazırda yaşadığımız ekonomik türbülansı ve seçim sürecindeki tartışmaların toplumda yarattığı kırılmaları da dikkate alırsak bu adımı atsak da işimiz çok zor. Ancak çok zor diyerek yok saymak yerine, hızla kısır tartışmaları bir kenara bırakarak asıl sorunlarımıza odaklanmamız lazım. 

Yoksa yerimizde saydığımız bugünleri bile mumla ararız.