Hakan Aktaş, Ekonomistler Bülteni Yayın Koordinatörü

 

 

 

 

 

Krizi kim ister?

Vereceğimiz cevap elbette açık, ama küreselleşme ile krizlerinden uluslararası dolaşımına da engel olamıyoruz. Yaklaşık son yirmi senedir bu tip küresel krizlerin çeşitli varyasyonlarından ufak ya da büyük çaplı etkilendik. Bazılarını çok kısa aralıkla hissederken bazılarını da bir dönem sonrasında daha güçlü şekilde yaşadık.

Uzakdoğu’da ve özellikle Çin’de kriz kelimesi çift anlamlıdır. Kriz hem tehlike hem de beraberinde “fırsat” ı ifade etmektedir. Aslına baktığımızda da yıllardır kriz döngüsü yaşayan ve ihracat yaparak ülkesinin ekonomisini ve kendisini geliştirip büyütmeye çalışan ülkemizdeki tüm firmalar; ekonomiyle birlikte yaşadıkları iniş çıkışlarla, aslında tüm darbelere dayanabilen güçlü bir yapı halini almayı başarabiliyor.

Peki bu nasıl oldu?

Cumhuriyet tarihi ile birlikte sınır ülkelerle başladığımız ticari ilişkiler, zamanla tüm Dünya ya yayılarak ihracatın artışını tetiklerken firmaları bu alana teşvik etti. Teşvik eden kaynaklar sadece pazarın büyüklüğü değil aynı zamanda devlete bağlı kurumların sağladığı teşvik ve danışmanlığınında büyük payı var.

Büyüyerek yakın geçmişe gelen ihracat firmaların kendi içlerinde ihracat ve lojistik yapılarına daha önem vermesiyle bir patlama yaşadı. Buraya kadar pembe bir tablo çizerken bir yandan da yapılan bazı hatalar aslında krizin tam da vurmak istediği noktaya kucak açmış oldu.

Firmalar ihracat pazarlarını belli ülkelere yönelttiler. Örnek vermek gerekirse; sadece Suriye veLibyapazarına çalışan, son olaylardan sonra bu ticaretlerinin bıçak gibi kesilmesinden dolayı büyük bir boşluğa ve zarara yol açtığını birçok KOBI’de bu durumu gördüm.

Peki nasıl bir yol izlenmeli?

Başta krizin fırsat anlamından bahsettim, bunu konumuza uyarlarsak: Varolan ihracat destinasyonlarını belli bir bölgede tutmak yerine farklı bölgelere yaymak; düzenli ihracat yapılmasa bile müşteri statüsünde her zaman yedekte bulundurma açısından çok önemlidir. Örneğin, Ortadoğu’da iç karışıklık yaşan ülkere ihracat yapan firmalar, durumun düzelmesini beklemek yerine kriz sebebiyle ithal alımına ağırlık veren Avrupa ve Akdeniz ülkelerine yoğunlaşması hem ihracatını belli bir seviyede koruyacak hem de farklı kıta müşterileri üzerinde uzmanlaşmasını sağlayacaktır.

Tabi bunun en önemli kazancı, krizleri fırsata dönüştürebilen, her durumda rasyonel hareket edebilen, kuvvetli, pazarlara hakim firmalarımızın çoğalması olacaktır.