Cihan Tomris, Ekonomistler Platformu Üyesi

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 19 Ekim 2011 tarihinde yayınlanan, 56 ülkede yaptığı araştırmaya dayanarak hazırladığı güncellenmiş ”Gençler için Küresel İstihdam Eğilimleri” raporuna göre, küresel çapta 2009 yılında 75,8 milyonla zirveye ulaşan 15-24 yaş arasındaki genç işsizlerin sayısı geçen yıl 75,1 milyona (yüzde 12,7) inerken, bu sayının bu yıl 74,6 milyona (yüzde 12,6) gerilemesi öngörülüyor. Genç işsizlerin sayısının 2008 ve 2009 yılları arasında küresel seviyede 4,5 milyon arttığı belirtilen raporda, birçok gelişmiş ülkede 12 ay ya da daha fazla süre iş arayan genç işsizlerin oranının yetişkinleri geçtiği; Yunanistan, İtalya, Slovakya ve İngiltere’deki yetişkinlerle karşılaştırıldığında gençlerin muhtemelen iki ya da üç kat daha uzun süredir işsiz olduğu vurgulanıyor.

Bir diğer veri olarak Avrupa Komisyonu istatistiklerinde ise; Avrupa Birliği üyesi ülkelerin 15-24 yaş aralığındaki işsizlerinin sayısı 5,3 milyon. Bunların 3,3 milyonu ise Euro bölgesinde bulunuyor. Eylül 2011 tarihinde gençlerin işsizlik oranı %21.4. Ülkeler arasında oranlar ise; en düşük Avusturya (% 7,1) ve Hollanda (% 8.0), en yüksek ise İspanya (% 48,0) ve Yunanistan (% 43.5, Temmuz ayında) olduğu gözlenmektedir.

Türkiye’ye döndüğümüzde ise; Ağustos 2011 tarihinde ülkedeki işsizlik oranı %9,6 iken, genç işsizlerde bu oran %18,6 olarak gözükmekte ve bu oran yaklaşık son 6 ayın ortalamasına eşdeğer.

Avrupa kriz yüzünden iflas bayraklarını yavaş yavaş çekmeye başlarken ve kemer sıkma politikalarını gözden geçirdiği son bir senelik süreçte, yukarıdaki istatistikler ışığında işsizlik oranlarının bu düzeyde olması şaşılacak bir durum değil elbette. Fakat, Türkiye’deki mevcut durumun Avrupa’ya oranla daha dinamik olması ve medyaya göre krizden Avrupa kadar etkilenmediği gerçeği(!) göz önüne alınırsa işsizlik rakamlarında ve özellikle ülkedeki genç işsizlerin rakamlarındaki yükseklik pekte iç açıcı olmasa gerek.

Ülkemizde uygulanan eğitim ve istihdam ilişkili politikaların sağlam temeller olmadan sadece göze hoş gelecek şekilde uygulanması özellikle dünyada veya konu ülkedeki kriz dönemleri boyunca gençleri vurmaktadır. İstihdam hacminin belli olduğu ülkemizde içi boş üniversiteler açıp, gençleri eğitelim gerisini bir şekilde hallederiz demenin ya da her üniversiteli iş bulacak diye bir kaide yoktur demenin izahı olmamalıdır. Ülkedeki ara eleman açığının farkında olup hala 4 senelik üniversite açmanın ya da istihdam dışı, ülkede hacmi dolmuş dalların bölümlerini açmanın amacı yoktur. Üniversite açmak bir başarı unsuru değildir, amaç istihdam hacmi kadar, gençleri yönlendirebilme kabiliyetidir de.

Bu aşamada gençler için yapılması gereken önemli şeylerden biri hayat boyu planlamadır. Genç nüfusun fazla oluşu gözümüzü  korkutabilir, fakat bu hayat boyu planlama süreci de en az 10 senelik bir süreç olmak zorundadır. Ülkenin sanayi, hizmet ve tarım sektörlerindeki istihdam eksiklikleri belirlenmeli ve ona göre planlamalarla eksik istihdam oluşan meslek dalları ya da sektörlere gençler daha lise eğitimlerine başlarken yönlendirilmelidir. İncelemesi yapılarak, gerekiyorsa işsizliğin yoğun olduğu belli meslek dallarında, o meslekle ilgili bölümlere belli bir süre öğrenci alımı durdurulabilir ya da yarıya indirilebilir.

Ülkede KPSS sonuçlarına göre 2011 yılı kasım ayı itibariyle 264 bin 277 öğretmen atama beklemekte ve ihtiyaç sayısı 126 bin 137 olarak görülmektedir, aradaki 138 bin 140 öğretmen ise genç işsizler arasında yerini almaktadır ve daha da vahimi ise öğretmen olmayı bekleyen öğrenci sayısı 33 bin 783 dir. Böyle bir durumda bu gençlerin lisans mezunu öğretmen olması işsiz olmalarını engelleyememektedir. Bu sadece bir örnek ve bu örnekte de anlaşılacağı üzere hükümet tarafından şu sektörlerde istihdam hacimleri bu kadardır ve fazlasına iş bulamayız diyorlarsa, diğer genç öğrencilerin işe alma periyodu süresince iş olanağı olmayan bölümleri tercih etmelerinin ne faydası vardır? Doğru bir planlama ile bu 33 bin genç öğrenci başka istihdam açığı olan sektörler için eğitim almaları konusunda yönlendirilebilseydi belki de mezun olduklarında işsizler kervanına katılmıyor olabilirlerdi.

Özetle; sadece istihdamı değil de eğitim sistemini de baştan analiz etmek ve bu analizlere göre gençleri yönlendirmek önümüzdeki 10 sene içerisinde genç işsizliği tam olarak bitiremese de, işsizlik oranını azaltabilecek önlem tedbiri olarak varsayılabilir. Sadece istihdama yönelik hareketler ülkemizin işsizlik sorununa çare olmaktan başka bir işe yaramayacaktır. İçinde eğitim sistemini de kapsayacak şekilde uzun vadeli stratejik planlar yapılması gerekmektedir.